YİĞİT KÜÇÜKKİBAR
yönetmen
görüşü
Bu filmi yapma nedenim, bir insanın yalnızca bir gecede, bir başkasının gözünde kendini ilk kez görmesini anlatma isteğiydi. Kısa ama yoğun ilişkilerin, zamanla değil bir anlık ve nedensiz şekillenen bağlarının izini sürdüm. Görülmek, gizlenmek, keşkelerden ve hayal kırıklıklarından bahsetmek, birkaç saatlik zaman diliminde birbirlerinin ruhlarına temas etmek ve umut etmek arasındaki ilişki, hem karakterlerin dünyasında hem de benim dünyamda buluştuğumuz bir zemin yarattı. Bu filmin üretiminde sınırlı imkânlarla ama sonsuz bir odaklanmayla ve kişisel bağlılıkla çalıştığımızı belirtmek istiyorum.
Filmdeki karakterler, görünmek ile gizlenmek arasında sıkışmış, geçici bir gecede birbirlerinin aynasına dönüşen insanlar. Onların yaşadıklarıyla, üretim sürecinde yaşadıklarım arasında görünmez ama derin bir bağ oluştuğuna inanıyorum. Film bittiğinde önümde bir anlam ve bir yolculuk kalmıştı.
Zail henüz 35 yaşında ve ölümcül bir hastalığın pençesinde. Böylece bu senaryo sayesinde en büyük korkumla yüzleşmek istedim. Peki öleceği vakti bilen bir insan kalan bu dar vaktinde neler yapabilir? Elbette bu kişiden kişiye değişir. Lakin bunu düşündükçe koskoca bir “HİÇ” çıktı karşıma. Çünkü istekleri gerçekleştirmek ve onları yaşamakta maddi bir keyifti. Bu şayet yoksa sığınacağı bir ev lazımdı Zail’e. Fiziksel bir ev değil bu, bir kabuk. Saklanacağı ve günün birinde kıracağı bir kabuk. Salyangoz… Salyangozlar bana hep hüzünlü gelmiştir. Yağan yağmurda kaldırıma niçin çıktıklarını düşünürüm. Oysa hayat nedensiz ve niçinsizdir. Kim bilir? Salyangozların çoğunu farkında olmadan ezdim. Üzüldüm. Zail’de buna üzüldü. Bir gün salyangoz aldım evime, Zail’de aldı. Bu eylem bir pişmanlığın ötesinde kendisiyle o hayvanı özdeşleştirme anıdır. Gelişen tehditlere veya olumsuzluklara karşın kabuğuna çekilme veya çekilmeme tercihidir. Kabuğuna çekilmek istemiştir Zail. Ölüm belliyse ve artık kaçınılmaz ise, insan bu hakkı kendisinde görebilir. Bazen de kabuğundan çıkman için aç bir güvercine sunduğu gibi küçük kırıntılar sunar sana hayat. Zail’e sunduğu gibi…. Kabuktan çıkıp Gece ile karşılaşması gelip geçici bağları ve tek bir gecede yaşanan küçük kurtuluş anlarını anlatma ihtiyacıydı. Birbirine ve hiçbir yere ait olmayan iki insanın bir geceliğine birbirini bulduğu bir hikâyeyi keşfetmek istedim. Bu bağlamda, hayatın nedensizlikle çok paralel olduğuna inanlardanım. Büyük planların hayat ile beraber çok doğru düzlemde gitmediğini defalarca deneyimledim. İnsan hayatının bir döneminde nedensiz ve tesadüfi büyük deneyimler yaşayacağına olan inancım hala tam. Gece ile nedensiz bir tanışma, bir karşılaşma… Çünkü kendi yaşantımda bu tarz anları çokça şahit oldum. İki karakterin karşılaşmasını bu çatı altında kurmayı tercih ettim. Zail, Gece’yi trans bir kadın olduğu için dışlamaz veya cinsel bir obje olarak görmez. Gece’nin de bir kabuğu vardır ve Zail sayesinde finale doğru kabuğundan çıkacaktır. Özellikle trans bir karakterin içerisinde olduğu bir hikâyeyi anlatmak, temsilden çok, bir anlama biçimi olarak geldi bana. Altını nasıl doldurursak dolduralım; kırılganlık, savunmasızlık, geçici ilişkilerin yoğun varlığı, toplumsal dışlanma ve bunun sessiz yansıması, görülme arzusu veya gizlenme ihtiyacı… Bu filmi yapmamın sebebi, küçük ve neredeyse fark edilmez anların kırılganlığının içindeki insanı göstermekti. Unutmak… Ne kadar da acı verici oysa. Unutmak ve unutulmak istemedim. Bence Zail ve Gece’de istemedi.
Zail ismi kelime anlamı ile ”yok olan” demektir. Yok olmak nedir peki? Yeni bir hayat, yeni bir rüya ve yeni bir son…
SENARYO & YÖNETMEN
YİĞİT KÜÇÜKKİBAR